Diyarbakır’ın Kayapınar ilçesi, Medya Mahallesi’nde, Hz. Ali Camisi’nin hemen yanı başındaki Çınar Parkı… Adı gibi köklü, gölgesi gibi serin bir sığınak olması gereken bu mekan, bir kez daha vandallığın hedefi oldu. Gece karanlığında kimliği belirsiz eller, oturma banklarını ateşe verdi; çöpleri etrafa saçtı. Bu, ne ilk ne de son olay. Daha önce aynı parkta ağaçlar kökünden sökülmüştü. Şimdi ise sıra, insanların dinlendiği, çocukların oynadığı, yaşlıların nefes aldığı banklara geldi. Ama asıl yanan, beton ve ahşap değil; bir toplumun ortak yaşam alanlarına duyduğu saygı, aidiyet duygusu ve en önemlisi ahlakı.

Bu tür olaylar artık “münferit” olmaktan çıktı. Diyarbakır’ın çeşitli mahallelerinde, hemen her hafta bir parkta benzer görüntüler: kırılan sallanan sandalyeler, yakılan çöp kutuları, sökülen aydınlatma direkleri… Her biri, görünürdeki zararın ötesinde, görünmez bir yaranın habercisi. Çünkü bir bankı yakmak, sadece belediyenin bütçesine yük bindirmek değil; o bankta oturan komşunun güvenini, çocuğun oyun alanını, yaşlının huzurunu ateşe atmaktır. Bu, bireysel bir öfke patlaması değil; kolektif bir ahlak dejenerasyonunun somut yansımasıdır.
Ahlak dejenerasyonu, kelime olarak ağır gelebilir; ama yaşanan tam da budur. Toplumsal değerlerin aşınması, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışının hakimiyeti, empati yoksunluğu… Bir genç, elindeki çöpü yere atarken “bir kişi ne fark eder?” diye düşünür. Ama o çöp, bir başkasının “bir kişi daha” olur; park çöplüğe, sokak savaş alanına döner. Bir vandal, bankı yakarken “kim görecek ki?” der. Ama o alev, karanlıkta değil, gündüz gözüyle toplumun vicdanında yükselir.
Bu dejenerasyonun kökeninde yalnızca eğitim eksikliği ya da ekonomik sıkıntılar yok. Elbette bunlar etkili; ama asıl mesele, ortak alanlara sahip çıkma bilincinin kaybolması. Park, sokak, cami avlusu, okul bahçesi… Bunlar “devletin malı” değil; bizim malımız. “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” anlayışı, tam da bu noktada devreye giriyor. Oysa devlet, biziz. Belediye başkanı da, temizlik işçisi de, parkta oturan nine de bizden. Malına zarar veren, aslında kendi geleceğine kasteder.
Peki çözüm? Önce güvenlik elbette. Kameralar, gece bekçileri, hızlı müdahale ekipleri… Ama bunlar semptomu tedavi eder, hastalığı değil. Asıl ilaç, toplumsal vicdanın yeniden inşası. Okullarda “ortak alan etiği” dersi, camilerde “emanete hıyanet” vurgusu, mahallelerde “komşuluk nöbetleri”… Çocuklara, bir bankı korumanın, bir ağacı sulamanın ibadet kadar değerli olduğunu öğretmek. Yerel yönetimlerin, her vandallık olayından sonra sadece “temizledik” demek yerine, “neden oldu?” sorusunu mahalle meclislerinde tartışmaya açması.
Diyarbakır, tarihin en köklü medeniyetlerine ev sahipliği yapmış bir şehir. Sur’un taşları, Hevsel’in bereketi, peygamberler ve sahabeler şehri oluşu… Bu miras, sadece duvarlarda değil, yüreklerde yaşanır. Bir park bankını yakmak, o mirasa ihanet etmektir. Çünkü medeniyet, taşla değil, insanla inşa edilir.
Çınar Parkı’ndaki alevler söndü belki. Ama içimizdeki yangın? O, ancak hep birlikte sahip çıktığımızda, bir çöpü yere atmadığımızda, bir bankı koruduğumuzda, bir çocuğa “bu park senin” dediğimizde sönecek.
Toplum olarak ya bu yangını büyüteceğiz ya da küllerinden yeniden bir medeniyet yeşerteceğiz. Seçim bizim. Banklar değil, vicdanlar yanıyor.
GÜNDEM
12 Kasım 2025GÜNDEM
12 Kasım 2025GÜNDEM
12 Kasım 2025GÜNDEM
12 Kasım 2025ASAYİŞ
12 Kasım 2025ASAYİŞ
12 Kasım 2025ASAYİŞ
12 Kasım 2025
1
Trump’tan seçim sonrası ilk mülakat
7716 kez okundu
2
Trump’tan seçim sonrası ilk mülakat
7712 kez okundu
3
Avusturya başbakanı Sebastian Kurz ile ilgili bilinmeyenler
4673 kez okundu
4
Avusturya başbakanı Sebastian Kurz ile ilgili bilinmeyenler
4647 kez okundu
5
Diyarbakır’da Kaçakçılık Operasyonları: 65 Şüpheli Yakalandı
1792 kez okundu
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.